Yurttan Sesler
Yazıyorum. Hazır mısınız?
Acımın üstünde yerin var...
- Stent takıldıktan sonra ekg, eko falan yaptırıyorum altı ayda bir. En son O muayene etti beni, biliyor musun. Ölmeyeyim diye öyle titiz davranıyordu ki... Ölürsem yalnız kalacak diye korkuyordum. Birde şimdiki halimize bak gardaş...
Elini sol göğsünün üzerine koydu, yavaş ama bastıra bastıra ovaladı, derin derin nefes alıp verdikten sonra göz ucuyla bir süre göğsüne baktı, tekrar ovaladı “Şimdi sırası değil... Şimdi sırası değil...” dedi.
Yalnızca kendisinin gördüğü, başka kimsenin göremediği biri var ve onunla konuşuyor gibiydi. Ne söylesem kızıyor, teselliye vesile olabileceğini düşündüğüm her şeye itiraz ediyordu. Yaşça benden büyük olması beni çaresizleştiriyordu. Nasihatkar ifadeler kullanmaktan çekiniyordum. Uzun uzun anlatımlarından sonra gözünü gözüme dikip “Haksız mıyım gardaş” dediğinde, fırsatı kaçırmıyordum, yine itiraz edeceğini bile bile yeni bir teselli cümlesi kuruyordum.
Bildiğim bir acıydı yaşadığı, hemde çok iyi bildiğim bir acı. Yalan söylemeyi de beceremiyordum ki. Bu da geçer, diner acın diyemiyordum ki. Ne demeliydim... İçimden geçeni söylesem daha beter olurdu, söylemesem, gözüm göre göre kahroluyordu.
Elindeki çakmağı çaktı, minik alevi seyretti uzun uzun, sonra çakmağı sehpanın üzerine attı, derince nefeslendi, “Yaşlı insanların kolu bacağı kırılınca iyileşmiyor ya gardaş. Bu yaşta kalp kırılınca da aynı mı olur acaba.” dedi.
Bir hekime sormalı, bir hekime, dedim... Demez olaydım! Çıkıverdi birdenbire ağzımdan. Lafı değiştirmeye çalıştım, olmadı... Böyle de potkırılmaz ki der gibi, bıyık altı bir gülüşle gözüme baktı.
Anladım ki ne kadar uğraşsam nafile, ne kadar anlatsam nafile... Konuşsam batıyorum, sussam daha çok şey anlatıyorum.
Ne olacaksa olsun der gibi, son sefere çıkar gibi, teslim ettim kendimi.
ANLAT BE ABİ, ANLAT... ACIMIN ÜSTÜNDE YERİN VAR...