Çerçi, yükündekini çığırır.
Şşt! Delikanlı! Bi bak hale... Lafın iki belini kıralım seninle, otur hele şöyle, otur...
Oyun mu oynuyordun telefonda? Neymiş o bi bakayım... Haa, balon patlatma oyunu.
Yahu çok şanslısınız siz, biliyor musun. Bizim zamanımızda cep telefonu, tablet hatta çoğu evde televizyon bile yoktu. Hiç unutmuyorum, 1985 yılında evimize telefon bağlatmak için müracaat etmişti de babam, PTT, 1987 yılında hat vermişti. Çevirmeli telefonumuz, bir de televizyonumuz vardı. Sanırım 31 ekrandı. Neredeyse televizyonun yarısı kadar da regülatörümüz vardı. TRT 1 den başka kanal da yoktu. Anlayacağın çok sıkılırdık, çook... BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL. Biz de canımızın sıkıntısından sokağa çıkardık, toplanırdık mahallenin bütün çocukları, mevsime, hava şartlarına uygun oyunlar oynardık. Yaz aylarında gün içi bahçelerde gezerdik. Ark, dere, gölet hiç fark etmez, ne bulursak girerdik içine. Çocukluk işte, çoğu zaman kilodu da çıkarır öyle atlardık suya. Acıkınca bahçelere bostanlara dalar, ne bulursak doldururduk tişörtümüze. Helal etmişlerdir inşaallah bahçe sahipleri. Hepsi de konu komşumuzdu zaten. Güvecinlerim vardı, onları uçururdum akşam saatlerinde. Çatı aralığında beslerdim. Çeşit çeşitti. Taklacı, kırk kuyruk, baştan kara, paçalı... Say say bitmez. Çivi oyunumuz vardı bir de. Herkesin bir çivisi olurdu, ıslak bir zemin de bulduk mu tamamdır. Üç kişiysek yere Y harfi yazar, sırayla çivileri yere saplayıp dışa doğru daire çizerdik. Herkesin bisikleti olmazdı. Kurban pazarı mıydı neydi, orada bir adam parayla bisiklete bindirirdi çocukları. Verirdik parayı, bir tur atar gelirdik. Tadı damağımızda kalırdı. Sonbahar ayları gildik oynardık. Misket diyorlar buralarda. Biz ‘gildik’ derdik. Ellerimizin üstü çatlak çatlak olurdu soğuktan ve yere sürtmekten. Üşüyünce süveterimizin içine sokardık, az biraz ısıtırdı işte. Hele kış gelip de kar yağdımıydıı... Allaaah! Değme gitsin keyfimize. Evde ne leğen kalırdı ne muşamba. Kaptığımız gibi atardık kendimizi sokağa, akşama kadar yokuştan aşağı kay babam kay. Donardı ellerimiz ayaklarımız. Zaten lastik bir çizmemiz, incecik bir de gocuğumuz olurdu. Donardık o soğuklarda. Ateş yakar, etrafında toplanır ısınmaya çalışırdık. Hee, bak aklıma geldi. Sopaların ucuna naylonu sarar yakardık, eriyen naylonu damlata damlata gezerdik etrafta. Yaa, düşün işte, ne tehlikeli iş. Ateşle oynuyorduk.
Kızların da kendine göre oyunları vardı ama pek yanaşmazdık yanlarına. Kız kısmı işte ne olsun, vardı onların da oyunu. Mici oynarlardı mesela. Çizgi çiziyorlar ya hani kare kare... Sonra da seke seke karşıya kadar gidiyorlar. ‘Mici’ derlerdi bizim orada. Bizim ora dediğim, Afşin, Kahramanmaraş’ın ilçesi. Neyse... İp atlarlardı mesela. İki kişi karşılıklı ayak bileklerine takarlardı ipi, diğeri de o ipin üstünden bir o yana bir bu yana atlardı. Koltuk altlarına kadar yükseltirlerdi ipi, yine de atlarlardı üzerinden, hayret ederdim. Beş taş oynarlardı, evcilik oynarlardı. Ne biliyim işte, çeşit çeşit oyunları vardı kızların da.
Düşün işte halimizi... Ne sıkıntılar çekmişiz biz cep telefonumuz olmadığı için. Ne zorluklarla ne eziyetlerle eğlendirmeye çalışmışız kendimizi. Ne güzel şimdi sizin durumunuz, elinizde telefon, ooh, mis valla... Sabahtan akşama kadar odaya kapanıyorsunuz, kimse sizi görmüyor, siz de kimseyi görmüyorsunuz. Akşama kadar balon patlatıyorsunuz.
Neyse... Kafanı şişirdim, kusuruma bakma. Seni görünce içim kaynayıvedi, anlatayım dedim. Markası ne telefonunun? Abbooov! Essahlıymış telefon da haa! Güle güle kullan inşallah. Bu telefonla kışı beklemene de gerek yok değil mi? Açarsın bir kayak oyunu, kaydırıverirsin kendini aşağıya doğru... Hey gidi hey! Ne elin üşür ne de ayağın.
Ee, bana müsaade... Bahçem var şu yukarıda. Fidan, fide dikmiştim, onları sulamaya gidiyorum ara sıra. Bi gidip bakayım, ne haldeler.
Bu telefonda çiftlik oyunu da vardı değil mi? Ekip biçiyordunuz? Hasadı kaldırınca da bir avuç erik yiyebiliyor musunuz bari? Ne oldu? Yiyemiyor musunuz?
Sen de haklısın... Çerçi, yükündekini çığırır.
Tayfun Toprak ÜNAL
Fotoğrafın yazı ile ilgisi %50
Akıllı telefonla çekilmiş gerçek doğanın yansıması.