Doğu Akdeniz’de bulunan gaz rezervlerine dair bir “gasp ittifakı” kurulduğunu bu köşede defalarca ayrıntıları ile inceledik. Bugün ise bu ittifakın liderliğine soyunan Fransa ve Macron’un ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışalım.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekiyor. Macron tüm açıklamaları kendi içerisinde derin çelişkiler içeriyor. Sürekli olarak “barış ve diyalog” kelimelerini kullanan Macron; bu kelimeleri kullandığı tüm açıklamalarının akabinde sahada farklı işlere imza atıyor. Diyalog dedikten hemen sonra bölgeye savaş gemisi gönderme adımı gibi… Macron tıpkı Libya gibi birçok meselede olduğu gibi Avrupa Birliği yapısından farklı şekilde hareket ediyor ve aslında gerilimi arttırmak ve artan gerilimde kendine taraf ülke sayısını arttırarak istediği sonuca ulaşmak istiyor. Karşısında NATO üyesi bir ülke var ve NATO’da alınan kararların oy birliği ile alınıyor olması, Avrupa Birliği’nin güvenlik temelli NATO esareti realitesi Macron’un alternatif politika arayışlarına gitmesine sebebiyet veriyor. Örneğin; yine daha önce bu köşede incelediğimiz bir konu olan PESCO gibi… Fransa ve Almanya’nın öncülük ettiği ve 23 AB ülkesinin imza altına aldığı “savunma alanında daha sıkı işbirliği ve koordinasyon” başlığındaki “Kalıcı Yapılandırılmış İşbirliği Savunma Anlaşması”
Fransız Yönetiminin burada temel amacı Türkiye’ye geri adım attırmak. Libya’da da hatta Lübnan’da da benzer bir politika ortaya koyuyor. Sorunları Fransa üzerinden çözülecek bir zemine oturtmaya çalışıyor ancak burada başarılı olma oranı çok düşük. Fransa’nın bu politikasının Türkiye’nin mevcut kararlılığı sürdüğü sürece bir hayalden öteye gitmesi mümkün gözükmüyor. Diğer taraftan zaten tarihi geçmişe ve uluslar arası deniz hukuku açısından da olaya baktığımızda Türkiye’nin iddia ettiği tüm tezler coğrafi konumu gereği yüzde yüz oranında haklılığa sahip. Adalar üzerinden Münhasır Ekonomik Bölge arayışı traji-komik bir durumdur ve menfaat temelli hukuku eğip-bükme arayışıdır.
BM’nin Montego Bay Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ilanı gibi hususlar ayrıntılı şekilde belirlenmiş durumda… Hukuka rağmen bir oldu-bitti yapılmak istenmesi, üstelik Macron’un bunu karasuları olmayan bir alana askeri unsurlarını göndererek/arttırarak yapmaya çalışıyor olması kabul edilebilir değildir. ABD'nin Körfez'de yaptığı "Küre İttifakı" ile de organik bağları ve menfaat birlikteliği de olan "Gasp İttifakı"nın liderlik rolüne Fransa ve dolayısıyla Macron bürünmüştür. Türkiye'nin bu ittifakların dayatmalarına boyun eğmesi de asla mümkün değildir.
Eğer Fransa ve diğer “gasp ittifakı” üyesi ülkeler; hukukun gücü geçerlidir yerine halen güçlülerin hukuku geçerlidir diye düşünüyorsa bilmelidir ki artık Türkiye’de çok güçlü bir ülkedir. Bugün geçmişte olduğu gibi dışarıdan yönetilen, yönlendirilen, kendisine biçilen rolü oynayan bir Türkiye artık yoktur. Meşru, doğal haklarının gasp edilmesine, Türk milletinin menfaatlerinin ve geleceğinin ipotek altına alınmasına asla müsaade etmeyecek çok güçlü bir iradeye sahiptir.