“Tarihler 1909 yılını gösterdiğinde İngilizler, Osmanlı’yı Arap aşiretlerinin isyanıyla tehdit ederek bölgede etkin olmaya çalışan Mekke Şerifi Hüseyin ile irtibat kurdular. Hüseyin’in etkinliği kullanılarak Arap aşiretleri ayaklandırmak adına önemli çalışmalar yürütüldü. Bu görüşmelerin içeriğine göre; Şerif Hüseyin’den Lübnan bölgesi hariç, Arap Yarımadası, bugünkü Irak ve Suriye coğrafyasını da kapsayacak bir devlet kurması isteniyordu. 1915 yılında ‘olgunluğa’ ulaşan görüşmelerden Fransa’da bilgilendiriliyor ve bir mutabakat sağlanıyordu. 1916 yılında Osmanlı kuvvetleri Kutü’l Amare’de İngiliz kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratınca İngiltere ve Fransa daha önce vardıkları mutabakatı gizli bir anlaşmaya çevirdiler. İlginç olan kısım ise SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan belgelerde bu anlaşmada SSCB’nin de imzasının bulunduğunun ortaya çıkmasıydı.”
Yukarıdaki paragrafı daha önce bu köşede 2019 yılı başında yazdığım “Sykes-Picot’tan Günümüze” başlıklı yazıda kalem almıştım. Yazının devamında ise ABD başta olmak üzere çeşitli batılı devletlerin bölgesel planlamaları açısından Rusya ile örtülü bir ortaklığı ya da menfaatlerin korunması karşılığı, karşılıklı göz yumuşlar olduğuna dair analizler yapmıştım. Şimdi gelinen noktada bu analizlere yenilerini eklemek gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta Suriye Rejimine bağlı resmi meclis olarak kabul edilen Suriye Halk Meclisi'nin üyesi Halid el-Abud, “Esad Putin’e kızarsa ne olur?’ başlıklı bir makale yayınladı. Makaleden dikkat çekici birkaç ifadeyi yazalım;
“Rusya ABD’nin Suriye’ye girişi noktasında sessiz kalarak karşılıklı çıkar dayanışmasına girmiştir. Rusya’nın Esad rejiminin kurtarılmasında bir rol oynamadığını ifade etmek gerekiyor.”
“Esad kızarsa, Kremlin Sarayı’ndaki halıyı Putin’in ayaklarının altından çekme gücü bulunuyor. Esad isterse Lazkiye Dağları, Havran Ovası veya Suriye çöllerinde yakacağı büyük bir ateşle Putin’in güçlerini boğabilir.”
“Esad, Putin’in karşısında durmak isterse, Putin sadece Suriye’de bitmekle kalmaz, Rusya’nın dünyadaki gel-gitleri biter ve Putin’in adı Rusya tarihinden silinir.”
Cümleler realiteyi karşılamayan ifadeler içeriyor. Ancak bizim burada odaklanmamız gereken şey bu ifadeleri kullanan söz konusu meclis üyesinin Esed’ten habersiz kaleme böyle cümleler kaleme alamayacağı ve Esed’in bu ifadelere muhalif herhangi bir açıklamasının yerel kaynaklara henüz yansımamış olması.
İsrail’in İran güçlerine karşı yaptığı saldırırlarda Rusya’nın sessiz kalması, hava savunma sistemlerini aktif hale getirmemesi, işgal altındaki Golan tepelerinin sınırlarına rejim askerleri yerine Rus paralı askerlerinin ve/veya Rus polislerinin konuşlandırılması, Rusya’nın PKK’nın Suriye uzantısı olan YPG’yi hiçbir zaman terörist olarak tanımlamaması, hatta bu teröristlerin sözde siyasi uzantısı olan PYD’nin Moskova ofisine izin vermesi, kapatmaması, çeşitli zaman dilimlerinde PKK/YPG ile rejim arasında “özerklik” görüşmelerine aracılık etme çabasına girişmesi gibi durumlar örtülü menfaat ortaklığının net emareleri değilse nedir?
ABD’nin geçmişte Esed rejimine karşı çok sert çıkışları varken, bölgesel maşaları dahi Esed düşmanı iken belirli bir dönemden bu yana Esed konusunda sessiz oluşlarının, hatta bölgesel devşirmeleri Suud ve BAE’nin bazı temsilcilerinin Suriye tekrar Arap Birliği’ne resmi olarak katılabilir içerikli konuşmaları Rusya ile menfaat ortaklığının izleri olarak görülemez mi?
Fakat yukarıda alıntı yaptığımız meclis üyelerinin söylemleri Rusya’nın batılı güçlerle yaptığı menfaat ortaklığından İran ve Suriye’nin artık net olarak rahatsız olduğunu gösteriyor. Bu rahatsızlık Suriye’de çok büyük yeni gelişmelere sebebiyet verecektir. Şayet Esed; Rusya’ya biatını yüksek sesle yenilemezse yıllardır korumaya çalıştığı otoriter rejiminin ömrünü daha fazla uzatamaz.
Şayet bu bağlamda gelişmeler olursa; kendi halkına zulmeden, katliamlar yapan, mezhepçi politikaları ile halkının büyük kısmını ötekileştiren bir diktatörün sonunun geldiğine mi sevinmeliyiz? Yoksa Rusya’nın, ABD başta olmak üzere batılı güçlerin ve onların bölgesel ortaklarının menfaat ortaklığı temelli bölgeyi dizayn etme noktasındaki örtülü mutabakatlarına mı dikkat kesilmeliyiz? Cevabı çok zor!