İsrail Yönetimi, Trump’ın damadı ve danışmanı Kushner’in öncülük ettiği, “Yüzyılın Anlaşması” denilen işgali genişletme çalışmalarını yine erteledi. Daha önce planın açıklanması hususunda İsrail’de yaşanan hükümet kurma krizi nedeniyle de birkaç defa ertelenme yaşanmıştı. Ancak son ertelemenin arkasında planın açıklaması noktasında yapılan ertelemelerden daha farklı bir husus mevcut.
Öncelikle plan neyi öngörüyordu onu kısaca hatırlayalım. Mart 2019’da yine bu köşede yazdığım “Yüzyılın Planı” başlıklı yazımda anlaşmanın hayata geçirilmesi halinde yaşanması muhtemel gelişmeleri şöyle özetlemiştim;
“Yüzyılın Anlaşması’nın içeriğine dair çıkan haberlerden ve yaşanan gelişmelerden derleyerek tahminlerde/öngörülerde bulunmak gerekirse; sözde Filistin-İsrail Barışını tesis etmeyi öngören anlaşmanın aslında İsrail’in bölgesel amaçlarını meşrulaştırmak noktasında bir adım olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Anlaşma, Filistin tarafından kabul edilmemesi halinde, dünya kamuoyuna “İsrail barış istedi ama Filistin bunu kabul etmedi” algısı oluşturacak şekilde tasarlanmıştır. Devşirdikleri bölge yönetimlerinin baskısı ve algıya ortaklığı ile bunu yapmaları daha kolay hale gelecektir.
Batı Şeria’nın küçük bir bölümünün Filistin Yönetimi’ne, Gazze’nin Körfez ülkelerinin (Suud, BAE, Mısır) oluşturacağı bir koalisyonun denetimine, Kudüs’ün ise büyük ölçüde tamamen İsrail’in kontrolüne bırakılması noktasında bir teklif getirilmesi kuvvetle muhtemel. Böylece devşirdikleri bölge ülkelerini kendilerinin etkin olacağı bir modelle konuya dahil edecek ve uluslararası kamuoyu tarafından konunun çok taraflı bir çözüm olduğu algısı inşa edilecektir.
… İsrail; Ürdün, Filistin, Suudi Arabistan ve Mısır arasında toprak takasları da planlıyor. Buna göre; Ürdün, topraklarının bir kısmını Filistin'e verecek, (zorunlu göç dayatılacak) buna karşılık Suudi Arabistan'dan toprak tazminatı alacak. Son olarak da Suudi Arabistan 1950 yılında Mısır'a verdiği Kızıldeniz'deki iki adayı geri alacak…”
Açıklanana mevcut planda bu başlıklara yüksek oranda paralel maddeler olmakla birlikte diğer hususlara da ön açacak, altyapı hazırlayacak maddeler bulunuyor.
Evet sözde barış planı açıklandı ve açıklamalara göre 1 Temmuz itibariyle görüşülmeye başlanması planlanmıştı ancak görüşmeler başlamadı. Yazının başında belirttiğim gibi bu erteleme diğer erteleme lerden daha farklı gerekçelere sahip.
Zira erteleme kararını duyuran İsrail Başbakanı Netanyahu’nun yardımcılarından Ofir Okinus; “İlhak planlandığı gibi 1 Temmuz’da görüşülmeye başlanmayacak, planın detayları hakkında ABD diplomatları ile görüşmeler devam ediyor. ABD yönetimi ile koordine olmadan hiçbir şey yapılması söz konusu değil.” ifadelerini kullandı.
Peki ne oldu da Trump’ın yönetiminde, küre ittifakının etkisi altında Kushner’in koordinasyonunda büyük hazırlıklarla ve PR çalışmaları ile hazırlanan ve tam mutabakat ile hazırlanan süreç tıkandı?
ABD içerisinde yaşanan karışıklığın bu ertelemede etkin olması yanında daha önemli etkenin Trump’ın bu konuda büyük bir fikir değişikliğine gitmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. Uzun süre ABD içerisindeki “müesses nizama” esir edilen Trump’ın son dönemde daha farklı politikalara ve söylemlere yöneldiğini görmek çok zor değil. İsrail planı hususunda özellikle ABD siyasetinde çok etkin olan evanjelistler inde etkisi ve yönlendirmesi altında hareket eden Trump son dönemde bu gruplarla da karşı karşıya gelmiş gözüküyor. Evanjelistlerin önemli liderlerinden olan Michael David Evans’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı şu açıklama bunun delili niteliğinde;
“Başkan Trump’ın seçimleri kazanması biz Evanjelistlerin oyuyla belirlenecektir. Bizim desteğimiz belirleyicidir ve biz olmadan kazanması imkânsızdır. Sadece siyasi nedenlerle değil, aynı zamanda dini sebeplerle de İsrail’in egemenliğinin genişletilmesinin yüzde yüz yanındayız. Şayet Başkan Trump ilhak için verdiği desteği geri çekerse bu durum kendisinin başkanlık seçimlerini kazanma şansını olumsuz yönde etkileyecek”
Tüm bu son gelişmeler ışığında başta İsrail’in ilhak planı olmak üzere bölgesel tüm gelişmelerin ve “Küre İttifakı”nın geleceğinin Kasım ayında yapılacak olan ABD seçimlerine kilitlendiği açıkça gözüküyor. İlk döneminde müesses nizama esareti nedeniyle beklenen yönde kararlar alan ancak son dönemde önemli değişimler geçiren, farklı adımlar atmaya başlayan Trump’ın yeniden başkan seçilmesi geçmişten çok ama çok farklı bir ABD siyasetinin önünü açacak gibi gözüküyor.