“Başkan Trump, müttefiklerini ve ortaklarını azalttı, zayıflattı ve terk etti ve Amerikan liderliğinden çekildi, başkan olarak derhal ABD’nin ittifaklarını yenilemek için harekete geçeceğim ve böylece Amerika’nın bir kez daha dünyaya liderlik etmesini sağlayacağım.”
Bu ifadeler ABD seçimlerini henüz “resmi” olmasa da önde bitiren Biden’e ait. Peki bunları söyleyen Biden’ın en azından son dönem altı çizilmesi gereken “liderlik” icraatleri neler, kısaca hatırlayalım.
2001 yılında o dönemde ABD Senatosu’nun Dışişleri Komitesi Başkanı olan Biden, Başkan Bush’un Afganistan’a saldırıp işgal etmesi kararını şiddetle destekledi ve bu hususta bildiri yayınladı. 2002 yılında 77 senatöre öncülük etti ve “partiler üstü bir karar tasarısı”na imza atarak yine dönemin Başkan’ı olan Bush’a Irak’a saldırması ve işgal etmesi için yetki verilmesinin önünü açtı. 2007 yılında “Irak’ın Kürt, Sünni ve Şii olmak üzere üç özerk bölgeye” ayrılmasını öngören tasarının senatodan geçirilmesini sağladı.
Kendi dışişleri anlayışını sentezlerken ABD’nin yeniden dünyaya liderlik etmesi gerekliliğinin altını ısrarla çizen Biden’ın geçmiş icraatlarına baktığımızda liderlik anlayışının genel anlamda askeri güç unsurları ile yapılması gerekliliğine dair bir CV’si olduğu ortaya çıkıyor. Trump’ın Pentagon tarafından büyük ölçüde yavaşlatılsa da, dünyanın çeşitli yerlerinde konuşlanan ABD askerlerini azaltmaya yönelik stratejisinin aksi istikametinde bir strateji izleyeceği kesin gözüküyor. Tabi ki; henüz resmi olarak sonuçlanmamış olan ABD seçim sürecinin sonunda ABD Başkanlık koltuğuna oturmayı başarabilirse. Zira ABD’de ki seçim sürecindeki belirsizlik net olarak ortadan kalkmış değil ve 20 Ocak’a kadar da şayet yeni bir oldu-bitti yaşanmazsa bitecek gibi de gözükmüyor.
Geçtiğimiz hafta içerisinde ortaya atılan bir iddia ise çok çarpıcı. Çeşitli kaynaklarda yazılanlara göre ABD seçmenlerinin kullandığı seçim pusulalarının gizli bir filigran içerdiği ve itiraz edilen, yeniden oy sayımı yapılan noktalarda bu filigranların olmadığı yüklü miktarda pusulaya rastlandığı yönünde… İddianın daha çarpıcı olan noktası ise ilgili filigrana sahip olmayan oy pusulalarının yüzde yüzünün Biden lehine kullanılmış oylar olduğu… Biden lehine kullanılan oylar içerisinde hayatını kaybetmiş ya da 120-130 hatta 170 yaşında kişiler (görüntüler sosyal medyada bol miktarda yayınlandı) olduğu iddiaları da göz önüne alındığında sürecin daha çok fazla gelişmeye gebe olduğunu söylemek mümkün.
Öncelikle 20 Ocak’tan önce ABD’de çok fazla sokak eylemleri görmeye devam edeceğiz. Hatta çeşitli çatışma ortamları hatta sansasyonel terör eylemleri ve daha fazlasını da görmemiz mümkün olabilir. Seçimin arka boyutunda seçimin ruhu olan halkın iradesini sormaktan ve çıkan sonuca razı olmaktan yani dillerinden düşürmedikleri demokrasiden çok daha fazla hesap ve denge bulunuyor. Dünyaya eksen çizmeye çalışanların bilek güreşlerinden birisine daha tanıklık ediyoruz.
Bir not ile bitirelim. “ABD seçimlerinden bize ne?”, “Kim kazanırsa kazansın, Türkiye için bir şey fark etmez” gibi söylemler saha realitesi açısından doğru yaklaşımlar değil. Her ikisi de sonuç itibariyle en direk Türkiye’nin dostu olmamakla birlikte Biden mı Trump mı sorusunun cevabı kesinlikle Trump’tır. Ancak şunu söyleyebiliriz ki; yeni dönemde ABD Başkanlık koltuğuna kim oturursa otursun Türkiye mevcut siyasi iradesi ile çizdiği istikametten asla taviz vermeyecek, ne yanı başında bir terör devleti kurulmasına izin verecek, ne Akdeniz’de ki meşru haklarından vazgeçecektir. Tam da bu yüzden ilk hedefleri yine mevcut siyasi iradeyi hedef almak olacaktır. Dik durmalıyız.