“Çin, birçok müttefikin ticaret ortağıdır, ancak aynı zamanda tüm NATO ülkelerine ulaşabilecek yeni füze sistemlerine büyük yatırımlar yapmaktadır.”
Bu cümle NATO Genel sekreteri Stoltenberg’e ait. Cümle 17-18 Haziran’da telekonferans yöntemi ile yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısının akabinde yapılan bir açıklamada kuruldu. Çok fazla gündem olmayan bu açıklama farklı detaylarda barındırıyordu. Aslında daha önce bu köşede NATO’nun Çin’i ilk defa Rusya benzeri bir düşman edinme adımları attığı noktasında bir inceleme yapmıştım. Ancak bugün konuya biraz daha geniş bakmak istiyorum.
ABD uzun süredir NATO eliyle güvenlik temelli esaret altında tuttuğu Avrupa ülkeleri üzerinden yeni bir strateji üretmektedir. Bu stratejiyi; yıllardır Rusya ile gerilimler oluşturma taktiğine Çin’i de dâhil etmek diye özetleyebiliriz. NATO toplantısı sonrası yapılan açıklamada ki “füze sistemlerine yatırım” detayı haricinde genel çerçevede ortaya konulan önermelerin içeriğine baktığımızda ilginç detaylar görüyoruz.
Örneğin; Çin kaynaklı enerji, ulaştırma ve özellikle 5G teknolojisi gibi yatırımların Avrupa ülkeleri özelinde gelişimini engelleme noktasında ortaya konulan önermeler ABD’nin Çin ile rekabetinde Avrupa ülkelerini NATO eliyle yönlendirme çabalarını ispatlıyor. Hatta dünyanın birçok noktasında başta 5G teknolojisi olmak üzere çeşitli Çin merkezli yeni nesil teknolojilerin güvenlik noktasında büyük risk teşkil ettiğine dair “komplo teorileri” ortaya konuyor. 5G’nin toplumsal zihin yönlendirme operasyonlarında kullanılacağından, Covid-19 gibi hastalıkları yayacağına-yaydığına kadar birçok iddiayı hepimiz sosyal medya platformlarında görebiliyoruz. İddialar doğru ya da değil bu farklı bir konu ancak ABD’nin NATO eliyle Çin’in Avrupa üzerinde ne ekonomik ne de farklı başlıklarda etkin olmasını engellemek adına tüm argümanları kullandığı aşikar…
Hatırlayalım Mike Pompeo Şubat ayında yapılan Münih Konferansı’nda Rusya ile birlikte Çin’i de hedef tahtasına koymuş hatta Huawei gibi bazı şirketleri istihbari noktada “Truva Atı” olarak nitelemişti. Burada da amaç yine Avrupa ülkelerinin Rusya ile birlikte Çin’le de yeni ekonomik anlaşmalar yapmamaları noktasında baskı oluşturmaktı.
Ekonomik anlamda bu baskı unsurları oluştururken yazının başındaki silahlı güvenlik tehdidi noktasında da adımlar atıldığını analiz etmek gerekiyor. Net bir analiz yapmak gerekirse; kademeli olarak asıl odak noktası olan bölgelerin dışında da yer almaya başlayan ve Hint-Pasifik bölgesine doğru yayılan daha küresel bir NATO oluşturmak isteniyor. Çin’in Bir Yol Bir Kuşak projesi ile deniz yollarına artan ilgisi, özellikle Hint ve Pasifik Okyanuslarına yönelik planlamaları ABD’yi rahatsız ediyor. Bu durum da; NATO’nun ABD eliyle, Avrupa-Atlantik merkezli modelinin revize edilerek daha küresel bir vizyona sahip olacağı yeni bir modele geçme çabasını doğuruyor. Burada nasıl gelişmeler olabilir? İlk akla gelen ABD’nin Pasifik ortakları ile daha kapsamlı ilişkiler kurması ilk akla gelen gelişme olmalıdır. Önümüzdeki süreçte; Japonya, Moğalistan, Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde NATO’ya ait kalıcı askeri varlıklar noktasında yeni müzakereler görmemiz mümkündür.
ABD gerek Avrupa gerekse başka noktalarda kendi dış politika stratejilerini uygulamak adına NATO’yu belki daima kullanmıştır ancak artık daha geniş anlamda kullanma kararlılığı ortaya çıkmıştır. NATO’nun güvenlik gündemi artık sadece Avrupa, Kuzey Amerika vb. değildir. Daha küresel bir NATO eğilimi ortaya konmaktadır.