“Bugün Hizbullah’a bir mesajım var. İsrail ne yaptığınızı biliyor, nerede yaptığınızı biliyor ve bu olaydan kurtulmanıza izin vermeyecek. İran, Hizbullah’ı hassas güdümlü füzeleri dönüştürmek için gizli siteler yapmaya yönlendiriyor. İran burada silah üretiyor, füze üretmeye çalışıyor, buna izin vermeyeceğiz.”
Bu cümleler 2018 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya ait. Üstelik Netanyahu bu konuşmayı yaparken elinde Beyrut Havalima’nın görüntüleri vardı. Evet, patlamanın yaşandığı nokta değildi ama çok uzak olmayan başka bir konumdu. Zaten 2018 yılı Eylül ayında yapılan bu konuşmanın hemen akabinde yerel basın Hizbullah’ın söz konusu noktada bulunan depolardaki silahlarını başka noktalara taşıdığını yazmıştı.
İsrail’in toplam 4 Arap ülkesi ile komşuluğu bulunmakta. Bu 4 ülke içerisinde zaten oturdukları coğrafya bir işgal toprağı olduğu için Filistin’i hariç tutuyorum. Bu 4 ülke Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan. Mısır ve Ürdün ile İsrail’in ilişkileri son dönemde çok iyi durumda. Özellikle Sisi’nin darbe ile iktidara gelişi ve daha önce bu köşede defalarca incelediğim, analiz ettiğim ve “Küre İttifakı” olarak isimlendirdiğim bölgesel liderlerin devşirilme süreci sonrası İsrail bölgede önemli oranda güçlendi. Devşirilmiş Suudi Veliaht Prensi Selman ve BAE Veliaht Prensi Zayed İsrail’in ve derin ABD’nin bölgesel amaçlarını önemli oranda kolaylaştıran ve yöneten piyonlar haline geldiler. Suriye’nin iç savaşı sonrası İsrail’e bölgesel etkinlik noktasında engel teşkil edecek ülkeler listesinde birkaç ülke kaldı. Bunlarda bir tanesi İran’la ilişkileri ve Hizbullah’ın etkinliği noktasında Lübnan… Yine bu köşede incelediğimiz Hariri’nin Suudi Arabistan’da “esir alınma” süreci hepimizin hatırlayacağı bir süreç.
Halihazırda Suriye’ye ait Golan Tepeleri ve Kuneytra bölgesi ve Lübnan’a ait olan Şeba Çiftlikleri İsrail’in işgali altında. Lübnan ile İsrail arasındaki ateşkesi takip etmek için sınır hattında BM Barış Gücü halen görev yapıyor. Buna rağmen İsrail’in 2000’li yıllardan sonra iki defa Lübnan’ı işgal girişimi oldu. Yani Lübnan İsrail için halen sorunlu bir nokta ve tabiri caizse bölgesel etkinlik noktasında kurulduğu günden bu yana en yüksek noktaya vardığı bu dönemde çözümlenmesi gereken bir sorun…
1948 Arap- İsrail Savaşı’ndan sonra Lübnan’ın İsrail’in güvenliği noktasındaki önemine özellikle 2000’li yılların başından itibaren çok önemli bir başlık daha eklenmiş durumda. Bu başlık “Akdeniz Rezervleri”… Artık Lübnan, İsrail için sadece bölgesel etkinlik ve güvenlik noktasında değil aynı zamanda ülkemize karşı kurulan “gasp ittifakı” noktasında da çok önemli. Türkiye’nin Akdeniz rezervleri noktasında karşılıklı adım atma noktasında harekete geçtiği Sisi öncesi Mısır Yönetimi’nin ve öncesinde Libya Yönetimi’nin akıbetlerini düşündüğümüzde konunun detayı şüphesiz daha iyi anlaşılacaktır.
Tüm bu bilgiler ışığında bilinmesi gereken şudur ki; Lübnan’da yaşanan facia asla bir kaza değil bir saldırıdır. Saldırının failleri, başta İsrail olmak üzere “gasp ittifakı”nın tüm taraflarıdır. Saldırıda kullanılan silahın ne olduğu bilinmemekle birlikte, araştırma yaptığımızda uzun süredir test edilen özel bir teknoloji olduğu düşünülmelidir. Daha önce Suriye’de ve Basra’da denenen bu teknolojinin detaylarına sahip olmak için bir süre daha bekleyeceğiz. Patlamanın yerel kaynaklara göre 2013 sonlarında bu yana depolanmış olan “gübre” dolayısıyla yaşanmış olma ihtimaline inanmak, -hele ki patlama sonrası yaşanan Lübnan iç gelişmelerine baktığımızda- büyük bir saflık olacaktır.
Oynanan piyes yakın zamanda ifşa olacaktır. Tabi olası yeni piyesler sahnelenen bölümlerden dikkatleri kaçırmazsa…