“Yanlışlarını sonra düzeltmeye karar veren kişi, şimdi düzeltmemeye karar vermiş demektir.” (Benjamin Franklin)
İnsan nefsinde tembellik, üşenme, acil görmeme gibi pek çok sebepten dolayı erteleme eğilimi vardır. Gündelik yaşamda pek çok insan bazı işlerini son ana kadar ertelemeye çalışır. Bunlar genellikle zararı göze alınabilecek türden ertelemeler. Ancak şeytanın telkini olan “Kur’an ahlakını yaşama” konusundaki erteleme, geri dönüşü mümkün olmayan bir gaflet durumu.
Bu, şeytanın insanlara verdiği telkinlerden biri. Hayat en çok da kulluğu, ibadeti, geciktirmeden kazanılan güzel ahlak özelliklerini erteleyecek kadar uzun değil. Ertelemek, insanın apaçık düşmanı şeytanın en sinsi oyunlarından biri.
İnsan, sonsuz hayatını etkileyecek olan bu konuda, ileride telafi edeceği zamanı olabileceğini düşünür. Bir saat, bir hafta, bir ay, gelecek sene ya da yaşlandığında dinin gereklerini yapabileceğinden kendince emindir; o nedenle dini yaşamayı, ibadetlerini rahatlıkla erteler.
Halbuki insanın ne kadar yaşayacağı ve ne zaman öleceği belli değil. “Bunu ileride yaparım" diye düşünen insan için belki de ‘ilerisi’ diye bir süre kalmamış olabilir.
Peygamberimiz (asm) bu konuda, “Tevbeyi geciktirmek aldanıştır, yapılacakları ertelemek ise şaşkınlıktır. (Günah işlemek amacıyla) Allah’a karşı bahane aramak, helak olmaya sebep olur. Günah işlemekte ısrar etmek, kendini Allah’ın tuzağından güvende bilmenin sonucudur.” buyuruyor.
“Oysa Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz.” (Araf Suresi, 99)
İnsan, şeytanın telkiniyle "bunu sonra yaparım" derken, yarın kendisini nelerin beklediğinden haberi yoktur; dahası yarını görebileceğinin dahi garantisi yoktur. Ayette bildirildiği gibi;
“Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme. Ancak: "Allah dilerse" (inşa’Allah yapacağım de)...” (Kehf Suresi, 23-24)
…
Allah’ın samimi imanla beni şereflendirdiği senelerde, hissettiğim şevk ve heyecanla yakınlarımla sık sık konuşuyor, kendimce tebliğ yapmaya çalışıyordum. Ayrı şehirlerde yaşadığımız çocukluk arkadaşımla da iletişimdeydim. O her konuşmamızdan sonra, anlattıklarımı zaten bildiğini ve Allah’a yönelmek için emekli olmayı beklediğini söylüyordu. Birkaç sene önce şiddetli baş ağrısı sebebiyle gittiği hastanede üç ay kesintisiz tedavi görmek zorunda kaldı. Son ayını yoğun bakımda geçirdi ve sonunda vefat etti. Allah rahmetiyle sarsın, günahlarını bağışlasın. İnşa’Allah vefatından önce Rabbine yönelmiş ve O’nunla sağlam bir bağlantı kurmuştur.
Unutmasak ve hayatımızın her anını şu gerçeğe göre değerlendirebilsek; hepimiz kendi ellerimizin önden gönderdikleri ile karşılık göreceğiz. İnsan, “Gerçekten sizin çabalarınız (çelişkili, parça parça) darmadağınıktır.(Leyl Suresi, 4) ayetinde kastedilen boş emeller peşinde koşmakla değil, sonsuz ahiretini kazanmak için çaba göstermekle sorumlu. Rabbinin dilemesiyle rahmetini ve cennetini kazanabilecek iken üşengeçlik, tembellik ve ertelemeler nedeniyle hem dünyada hem de sonsuz ahirette yaşanacak mutluluğu kaybedebileceğini unutmamalı. İyilik ve hayır getirecek işleri ertelememeli. Hayra vesile olacak her iş insanı olgunlaştırır, imanda derinleştirir.
“…Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez… (Münafikun Suresi, 11) buyuruyor Kur’an. Kaderde belirlenmiş süreyi uzatmamız ya da yavaşlatmamız mümkün değil. Bu yüzden zaman çok kıymetli; geçirmek değil kazanmak için. Her saniye çok değerli; çünkü tekrarı yok. Her yeni gün, yaşanacak yeni bir yirmi dört saat değil, Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için bize tanınan yeni bir fırsat.
“Sonra yaparım” sözü, inanan insana yakışmaz. Ertelemeden, zamanında yapılan bir ibadet, bir iyilik, geciktirmeden kazanılan güzel bir ahlâk özelliği çok önemli bir kazanç. Sonu sonsuz azapta bitecek olan yoluna sürüklemek isteyen apaçık düşmanın bu oyununa karşı çok dikkatli olunmalı. Vaktim yok demeyip, bugün başlamalı…
İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet Suresi, 13)