Tweet |
Oluşturulan sosyal medya platformunda Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’in iki haftadır yayınlanan programda ilk konuğu Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, geçen haftaki konuğu ise yazar Alev Alatlı olmuştu. Prof. Dr. Ateş’in bu haftaki konuğu ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın oldu.
Yaklaşık 50 dakika süren ve Türkçe, İngilizce ve Arapça olarak yayınlanan programa dünya genelinden katılım sağlanırken, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş ile Sözcü İbrahim Kalın’ın sohbetini yaklaşık 150 bin kişi takip etti.
Programın açılışında konuşan Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş, ”Özellikle bu salgın dönemiyle anladık ki, bizim Anadolu irfanı olarak gittiğimiz temel kavram var, iki önemli vasıf vardı, bunlardan bir tanesi refik olma. Burada temel yaklaşım, birlikte yaşadığımız insanları yoldaşlıktan çok daha farklı olarak desteklersiniz, birlikte yol alırsınız. İkincisi, Anadolu bilgeliğinde çok önemli can kavramı” dedi.
Prof. Dr. Şeref Ateş’in “Refik olma ve can olarak görme açısından Türkiye’nin son dönemde bu salgınla beraber yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna cevap veren İbrahim Kalın, Türkiye’nin sağlık altyapısına yapılan yatırımlarla, sağlık çalışanlarının özverili gayretleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dirayetli liderliği, vatandaşların tedbirleri sahiplenmesiyle diğer ülkelere oranla sürecin çok daha iyi yönetildiğini söyledi.
“Bir anlamda insani, vicdani duygularımızın test edildiği bir dönemden geçtik”
Diğer ülkelere bakıldığında büyük zorluklarla karşı karşıya olduklarını, ekonomisi, bilim, sanayi, teknoloji alt yapısı Türkiye’den çok daha güçlü olan ülkelerin salgın döneminde ne tür zorluklarla karşılaştığının görüldüğünü söyleyen Kalın, “Türkiye’de günlük test sayısı 40 binlere yaklaştı. Bu ciddi bir rakam. Değişik ülkelerde kendi imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde testler yapıyorlar. Ama aslında her gün test edilen bedenlerimiz, vücudumuzdaki virüs değil, aslında ruhlarımız, vicdanlarımız, ahlakımız test ediliyor her gün. Bu süreç küresel bağışıklık sisteminin ne kadar zayıf olduğunu ortaya çıkarttı. Bu küresel düzenin ne kadar zaafları olduğunu bir kez daha gördük. Cumhurbaşkanımız her seferinde ‘dünya 5’ten büyük’ derken tam da buna işaret ediyordu. Herkesin adil ve işit bir şekilde dünyanın imkanlarından istifade edebildiği bir dünya. Bu değerleri yeniden hatırlamak ayrıca önem arz ediyor. Özellikle refik kelimesi, bizde bir güzel sözün de merkezinde yer alır. Önce yola çıkacağınız arkadaşınız, sonra yol. Çünkü yola hazırlıksız çıkılmaz. Hazırlığın en önemlisi kiminle yola çıktığınızdır. Refik o anlamda iyi günde de, kötü günde de sizin yanınızda duran, sizinle birlikte hareket eden kişi demektir. Bu dönemde hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bunun önemini bir kez daha gördük. İhtiyaç sahiplerine yardım yapıldığı zaman, bir başka ülkeye yardım gönderildiği zaman öncelikler listemizin nasıl şekillendiğini tekrar gördük. Bir anlamda insani, vicdani duygularımızın test edildiği bir dönemden geçtik. Biz bu süreçte dünyanın değişik ülkelerine, çok farklı ülkelere kimi hibe, kimi kendi satın almaları şeklinde tıbbi malzeme gönderdik, imkanlar ölçüsünde yardım ettik. Ben bunun bizim insanlığımızı yücelttiğini, derinleştirdiğini düşünüyorum. Zaman zaman bazı eleştiriler de geldi, ‘bizim ihtiyacımız varken niye dışarıya yardım ediliyor’ gibi. Türkiye bu konularda hep dikkatli davranmıştır. Önce kendi vatandaşlarımızın ihtiyaçları karşılanmış, ondan sonra da ihtiyaç sahiplerine gerekli yardımlar yapılmıştır. Bizim ilkemiz insanlık ölmesin ki insanlar ölmesin” diye konuştu.
“Folklorik kültürel unsurlar olarak değerlendirmek onlara biraz haksızlıktır”
Prof. Dr. Şeref Ateş’in “Sen benimsin, ben seninim” türküsünü hatırlatması üzerine İbrahim Kalın, “Bizim türkülerimiz bizim insanlık alemimize ayna tutan büyük eserlerdir. İçinde hüzün, neşe, ayrılık, sevgi, merhamet, dostluk, aşk, irfan vardır. Çok geniş bir deryadır. Anadolu insanının yüzlerce yıllık birikimini, zaman ve mekanla olan ilişkisini, insan olma çabasının adeta ibrikten süzülerek en rafine bir şekilde dilde, sözde ve sazda ifadesini bulduğu büyük eserlerdir bunlar. Bunları folklorik kültürel unsurlar olarak değerlendirmek onlara biraz haksızlıktır. Derinliğine indiğimiz zaman, oradaki mananın estetik fon ile estetik fon ile veriliş şekli bizim aslında insan olma halimize ayna tutan bir boyuta sahiptir. O manada bir kültüre nüfus edebilmek, bir toplumun maneviyatına nüfuz edebilmek için onların türkülerine kulak kabartmak gerekir. Uzaktan bakmakla, yüzeysel değerlendirmelerle o derinliğe ulaşmak mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
(İHA)