Süreyya Ağaoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın avukatıdır.
1903 yılında Azerbaycan’ın Şuşa kentinde doğmuştur.
Babası yazar, siyasetçi ve Hukuk Profesörü olan Ahmet Ağaoğlu, Annesi Sitare Hanımdır ve 5 çocuğunun ilkidir.
1910’da, 7 yaşındayken ailesiyle beraber İstanbul’a göç etmişler, sonraki yıllarda tekrar Ankara’ya dönmüşlerdir.
Yazar, düşünür ve siyasetçi olan babasının fikrî yapısı ve siyasi düşüncelerinden etkilenerek, çocukluğu ve gençliği Türk Ocağı aydınları ve Mustafa Kemal Paşanın yakın dostları arasında geçti.
1920’de Bezm-i Âlem Valide Sultanisi’nden (şimdiki İstanbul Kız Lisesi’nden), 1925’te de İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun olmuştur.
1925’te İstanbul Hukuktan mezun olduktan sonra Ankara’ya ailesinin yanına döndü.
Bir süre Ankara’da Şuray-ı Devlet Tanzimat Dairesinde (Danıştay’da) çalıştı. Aralık 1927’de Ankara Barosu’na kaydoldu. 1928 yılında Serbest Avukatlık Ruhsatını alarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kadın Avukatı olarak mesleğinin icrasına start verdi.
Ankara’da yaşadığı bu dönemde bir sorunla karşılaşırlar: Öğle yemeği işini nasıl çözeceklerdir?
Evleri oldukça uzak olduğu için, öğle yemeği için evlerine gidemiyorlardır. Lokantaya da gidemezler. Aslında o zamanlar yani 1920’lerin sonlarında, Ankara'da yemek yenebilecek bir lokanta vardır: İstanbul Lokantası. Ama, her zaman çoğunlukla milletvekillerinin ve üst bürokratların yemek yediği bu lokantada, kadınların yemek yediği pek de görülmüş birşey değildir.
Türkiye'nin, ilk kadın avukatı, öğle yemeğini, bir süre için peynir ekmek yiyerek geçiştirse de, bir süre sonra dayanamayıp bir çözüm aramaya başlar.
Zamanın Basın-Yayın Genel Müdürü olan babası Ahmet Ağaoğlu'na giden genç Avukat Süreyya Hanım, öğle yemeklerini İstanbul Lokantası'nda yiyebilmek için izin ister. Ahmet Ağaoğlu, bunda bir sakınca görmez ve peki, der.
İki arkadaş, ertesi gün öğleyin lokantaya gider, küçük bir bölümüne geçip güzel güzel karınlarını doyururlar. Ahmet Ağaoğlu'nu ve kızını tanıdıkları için kimse yüzlerine bir şey söyleyemez, ama arkalarından konuşmalar başlar. Homurdanmalar ve şikayetler yükselir.
Şikayetler aynı gün, zamanın başbakanı Rauf Bey'e de iletilir.
Rauf Bey de Ahmet Ağaoğlu'nu arayıp durumu anlatır.
Süreyya, o akşam eve döndüğünde, babasının kendisini beklediğini görür. Ahmet Bey hemen konuya girerek, "Başbakan Rauf Bey, senin ve bir kız arkadaşının birlikte lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu anlattı. Bundan sonra lokantaya gitmeyin, öğle yemeklerine bana gelin," der.
Genç Avukat Süreyya Hanım çok üzülür, ama yapacağı bir şey yoktur.
Birkaç gün sonra, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Ahmet Ağaoğlu'na misafirliğe gelir. Sohbet edilirken, söz bu konudan açılınca, Süreyya Hanım, olayı bütün açıklığıyla Atatürk'e anlatır. Onun, kendisini anlayacağını ve destekleyeceğini düşünmektedir. Oysa, onu dinleyen Atatürk, "Babanın da, Rauf Bey'in de hakkı var, ortamı siz de biliyorsunuzdur, öyle değilmi?” demiştir.
Büyük bir hayal kırıklığı ile Av. Süreyya Hanım, ertesi gün odasında çalışırken, bir yetkili telaşla içeri girer : "Süreyya hemen hazırlan, Kemal Paşa seni yemeğe götürecekmiş !.."
Süreyya şaşırır, hazırlanıp apar topar kapının önüne çıkar. Yanında bir milletvekili ve yaveriyle arabada oturan Atatürk, onu görünce, arabasına alır ve "Latife Hanım bugün seni öğle yemeğine bekliyor, bize gidiyoruz” der.
Süreyya hem şaşkın hem sevinçlidir. O bindikten sonra hareket eden otomobil İstanbul Lokantası'nın önünden geçerken, Atatürk, birden şoföre durmasını söyler. Bozüyük milletvekili Salih Bey telaşla yanlarına gelince, Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle, ona, "Bugün Süreyya'yı bize götürüyorum, ama yarın buraya gelecek, bundan sonra öğle yemeklerini artık burada, lokantada yiyecek.." der.
Süreyya'nın şaşkınlığı daha da artar.
Ne olup bittiğini, Latife Hanım, yemekte, onun kulağına eğilip, "Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek/mahçup etmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi” deyince durumu anlar.
Av. Süreyya Ağaoğlu, ertesi gün, arkadaşıyla İstanbul Lokantası'na gittiğinde, birkaç milletvekili eşinin de ilk kez orada olduğunu görür. Kimse onları bakışlarıyla bile rahatsız etmeye yeltenemez.
Bu bir ilk olur.
Atatürk ve Türkiye'nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların, tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesine de öncülük etmiştir.’’
İyi derecede İngilizce ve Fransızca bilen, Türkiye’yi birçok uluslararası konferansta temsil eden Av. Süreyya Ağaoğlu’nun girişimleri sayesinde, İstanbul Barosu 1946 yılında Uluslararası Barolar Birliğine üye olmuştur.
Süreyya Hanım, 1950’de Alman Hukukçu Werner Taschenbreker’le evlendi ancak, 1960’ta boşandı. Çocuğu yoktur.
1960 ihtilalinin sonrasında, Yassıada’da yargılan erkek kardeşi Samet Ağaoğlu’nun Avukatlığını yaptı.
Türkiye’nin ilk kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu, 29 Aralık 1989’da 86 yaşında İstanbul’da vefat etmiştir.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun..