MUSTAFA GÜZELGÖZ
1921’de Ürgüp’te dünyaya geldi.
İstanbul’da Tiftik ve Dışsatım Birliğinde depo memuru olarak çalışırken, 1940 yılında askere alındı ve 3,5 yıl askerlik yaptıktan sonra terhis edildi.
Terhisten sonra memleketine döndü.
Futbola olan ilgisinden dolayı, Ürgüp Kaymakamı kendisinden Ürgüp’lü gençleri kahve köşelerinden kurtarıp, futbol çalıştırmasını ve spora alıştırmasını istedi. Kendisini, emekliye ayrılan memurdan boşalan kadroya alarak Tahsin Ağa Kütüphanesine atadı.
Böylece, hiçbir bilgisi ve deneyimi olmadan atandığı kütüphane memurluğunda kolları sıvayıp işinin hakkını vermek için çalışmalarına başladı.
İlk iş olarak, harf devriminden sonra kütüphanenin bir odasına yığılarak, çürümeye terk edilmiş 3.000 civarındaki kitabı elden geçirdi. Bir yandan da kütüphaneye kitap bağışı yapılması için Ürgüp ve başka il/ilçelere mektuplar yazdı, çabaladı.
Bunun yanında spor teşkilatı kurdu, köy duvar gazetesi çıkardı, folklor çalışması başlattı, bando takımı kurdu, sinema makinesi kiralayarak köylerde gösterimler yaptı, fotoğraf makinesi temin ederek fotoğrafçılığı teşvik etti, kooperatifçiliği oluşturmak ve geliştirmek için uğraştı.
Halkına gönüllü olarak hizmet etmesi nedeniyle, 1963 yılında ABD’de düzenlenen yarışmada “The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi” ile ödüllendirildi.
Kütüphaneye, 1963’te Amerikan Barış Gönüllüleri tarafından bir jep, 1967’de Ürgüp’e kendisini ve çalışmalarını görmek için geziye gelen ABD büyükelçisi tarafından bir pikap araç hediye edildi.
Bu sıralarda, köylerde yaşayan halkın da kitap okumalarını ve kütüphaneden faydalanmalarını sağlamak üzere, amirlerini ikna ederek 1 eşek aldırdı. Bir marangoza da 2 sandık yaptırarak, kitapları yükleyip köy köy gezmeye ve insanları kitap okumaya ve bilgiyle buluşturmaya gayret sarfetti.
Herbir köy arasında minimum 5 km mesafe olan, toplam 36 köye yıllarca Yüksel adını verdiği eşeğiyle tek tek gidip kitap dağıttı. Özellikle çocukları ve gençleri kitap okumaya alıştırmak için, kendi çapında hediyeler dağıttı.
Zamanla bir sandık daha ilave ederek, bu sandık da “okunan kitap iade sandığı” olarak kullanmaya başladı.
Kitapları değiş-tokuşla herkesin okumasını sağlıyor, yıpranan kitapları kütüphane merkezine getirip kendisi yada evde eşi onarıyordu.
Bu gayretleri ve köy köy dolaşması nedeniyle adı “eşekli seyyar kütüphaneci Mustafa Amca” olarak hafızalara kazındı.
Zaman içinde köylerde dünya klasikleri bile okunur oldu.
Türk Ceza Kanunu’nu okuyup kız kaçırmaktan vazgeçenlere, Medeni Kanunu okuyup miras paylaşımını öğrenenlere, evlenme ve boşanma konularında bilgi sahibi olup bilinçli davrananların artmasına kadar, okuma oranının ve gelir seviyesinin düşük olduğu o dönemin Türkiye’sinin köylerinde bile önemli kalıcı gelişmelere imza attı.
Kütüphaneye gelişleri artırmak için radyo kurdurdu. Bu kez erkekler nispeten de olsa gelmeye başlayıp da, kadınlar gelmeyince, aklına bir fikir daha geldi:
O dönemin çok popüler aleti olan dikiş makinesi temini için ünlü Zenith ve Singer firmalarına mektuplar yazarak durumu özetleyip, kütüphanelerine bağış olarak dikiş makinesi gönderirlerse, kütüphanede, çevre ilçe ve köylerde dikiş makinelerinin tanıtımını ve reklamını yapacağını teklif etti.
Zenith’ten 9, Sınger’den 1 tane dikiş makinesi bağış olarak geldi.
Kütüphanede salı günlerini kadınlar günü olarak ilan etti. Dikiş makinesi kullanmayı bilen kadınlar, bilmeyip de öğrenmek isteyen kadınlara kurs vermesi için, dikiş kursları başlattı. Kurs vereceklere Kaymakamlıkla görüşüp belli ücretler verdirdi.
Bir süre sonra da halıcılık kursu açtırdı.
Okuma yazma bilmeyenler için Halkevlerinde ücretsiz olarak okuma yazma kursları açtırdı, kendisi de ücretsiz olarak okuma yazma dersleri vermeye başladı.
Zamanla kursa katılanların sayısı çok fazla olunca, sırada bekleyen kadınlara kitaplar dağıtarak okumaya teşvik etti. Bir taraftan da zaman içerisinde, dikiş öğrenen kadınların kendi mahallelerinden, köylerinden ve komşu il, ilçe ve köylerden siparişler almaya başlayınca hane halkı gelirleri artmaya ve halkın bilgi seviyesinin yanında ekonomik seviyesi de ilerlemeye başladı.
Bu gelirlere, açtırdığı halıcılık kursunu bitirip halı dokumayı öğrenen kadınların aile bütçelerine olan katkıları da eklenmeye başlayınca, ilçede ve köylerde hem ekonomik refah seviyesi ve hem de kitap okumaktan dolayı bilgi-kültür seviyesi oldukça yükselmişti.
Mustafa Güzelgöz ilerleyen yıllarda, kütüphane müdürü oldu ve kütüphane müdürlüğü yanında 13 kurumda daha gönüllü olarak görev aldı.
1971 yılında 50 yaşında iken, hakkında asli görevinden başka işler yapıyor gerekçesiyle açılan soruşturma sonucu, Müfettiş Şemim Beyin yazdığı rapor üzerine, emekli olmak zorunda kaldı. Bu duruma üzülüp köşesine çekildi.
Mustafa Güzelgöz, 2005 yılında, 84 yaşında iken hayatını kaybetti.
Vefatından sonra, hemşehrileri Ürgüp’e Mustafa Güzelgöz amcanın ve Yüksel ismini verdiği eşeğinin heykelini diktiler.
Aradan uzun yıllar geçse de bölgeye olan kültürel ve ekonomik katkıları unutulmadı.
Vefatından sonra, Mustafa Güzelgöz’ü anlatan bir çok yayın yapıldı:
-Fakir Baykurt, “Eşekli Kütüphaneci” adlı romanında,
-Aydın İleri ve Tayfun Talipoğlu 2007 yılında hazırladıkları “Eşekle Gelen Aydınlık” adlı derleme kitaplarında,
-Ahmet Şerif İzgören 2010 yılında yayınladığı “Süpermen Türk Olsaydı Pelerini Annesi Bağlardı” isimli kitabında,
Kitapların konusu ve başkahramanı Mustafa Güzelgöz’dü.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun..