15 Şubat 1932 tarihinde Ağrı/Doğubazıt’ta dünyaya gelmiştir. Babası Abdülhakim Arvasi, annesi Cevahir Hanımdır.
Aslen Van ili Bahçesaray İlçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) Köyündendir.
Eğitimci, pedagog, sosyolog, şair ve yazar olan Seyyid Ahmet Arvâsî, “Arvaslar” neslinden geldiğini söyleyerek kendi soyunu şöyle anlatmaktadır: “… Ceddim Arvâsî olarak bilinir. 650 yıldan beri Anadolu’da yaşamaktayız. Orhan Gazi ile tanışan ceddim Hacı Kasım-i Bağdadi isminde bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölünün güneyine yerleşir ve Arvas Köyü olarak bilinen bu beldede ondan türemiş ve çoğalmışız. …”
Bir arkadaşına yazdığı mektubunda da “Şu anda Ankara’nın Bağlum Nahiyesinde yatan Seyyid Abdulhakim Arvasî Hazretleri ile aynı ailedeniz. Kendileri aynı zamanda babamın da isim babalarıdır. Babama kendi adlarını vermişlerdir. Babam, şu anda yetmiş beş yaşındadır ve Van Gümrük Müdürlüğü’nden emeklidir. Ailem “Arvasî” adı ile bilinir. 650 yıldan beri Anadolu’da yaşar. Orhan Gazi ile tanışan ve Anadolu'ya ilk gelen ceddim Hacı Kasım-ı Bağdâdî adında bir zattır. Onun oğullarından biri Van Gölünün güneyinde (Arvas köyünde) yerleşmiştir. Biz ondan türemiş ve çoğalmışız. Çok geniş ve köklü bir aileyiz. Şanlı Peygambere “ümmet” olmak nimetlerin en büyüğü iken, bir de “evlat” olmakla şereflenmişiz.” dediği çeşitli kaynaklarda yer almaktadır.
Soyadı Kanunu çıktıktan sonra kendileri Arvâsî soyadını almışlardır.
İlkokula Van’da başlayıp Doğubayazıt’ta tamamlamış, Ortaokul ve Liseyi Erzurum’da okumuştur.
Erzurum Erkek Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra, 1952 yılında Konya/Doğanhisar’da ilkokul öğretmeni olarak göreve başlamış ve yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmıştır.
Daha sonra girdiği Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümünden 1958 yılında mezun olmuş, müteakiben Balıkesir, Bursa ve İstanbul Eğitim Enstitülerinde öğretim görevlisi olarak görev yapmıştır.
İlk şiiri 1954’te Aras Dergisinde, ilk gazete yazısı Yeni Düşünce Gazetesinde yayınlandı. Hergün Gazetesinde başlayan “Türk-İslam Kültürü” köşe yazarlığı, sonraki yıllarda ölümüne kadar süren Türkiye Gazetesinde “Hasbihal” başlıklı makaleler olarak devam etti.
İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nde görev yaparken, 1978 yılında 24 arkadaşıyla birlikte siyasî nedenlerle sürgün edilen Arvâsî, memleketin o dönemde içinde bulunduğu anarşi ortamında can güvenliği gibi nedenlerle 1979 yılında emekli olmak zorunda kalmıştır.
Bu sıralarda yazdığı bir makalede “Hayretle gördümki bu ülkede Türk kelimesinden ürkenler var. Yine hayretle gördümki bu ülkede İslam kelimesinden ürkenler var. Hayretle ve ürpererek gördümki bu ülkede Türk ve İslam kelimelerinin yanyana gelmesinden dehşete kapılan kişiler ve çevreler var” diyordu.
Emekli olduğu yıl, aldığı davete olumlu cevap vererek MHP Olağan Kongresi'nde "Genel İdare Kurulu Üyesi" sıfatıyla aktif siyasete atıldı.
Diğer yandan çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Hergün gazetesinde, "Türk-İslam Ülküsü" başlığı ile günlük makaleleri yayımlandı. 12 Eylül 1980 darbesine kadar partideki görevini ve gazetelerdeki yazılarını sürdürdü. Darbenin ardından Mamak Cezaevi'ne hapsedildi. Burada işkencelere maruz kaldı ve ilk kalp krizini burada geçirdi. 4 ay kadar hapis yattıktan sonra tahliye edildi, daha sonra da (Ocak 1981 tarihinde yapılan duruşmada) Sıkıyönetim Mahkemesinde beraat etti.
“Türk-İslam Ülküsü”, “Kendini Arayan İnsan”, “Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz”, “İnsan ve İnsan Ötesi”, “Doğu Anadolu Gerçeği”, “Milletlerin İtibarı”, “Manevi Yönelişler” gibi eserleri, ayrıca çok sayıda makalesi ve şiirleri mevcuttur.
Türk-İslam Ülküsüne gönül veren Arvasi, ırkçılığı reddeden bir Türk Milliyetçisi idi ve “Müslüman Türk Milleti ve Onun devleti güçlüyse, islam dünyası da güçlüdür” diyordu.
Arvasi Hoca, Seyyid’dir. Kendi el yazısıyla hazırladığı ve bir nüshasını M. Necati Özfatura’ya verdiği şeceresinde 48’inci göbekte Hz. Ali’ye dayanır. Arvasi Hocanın soyu 35. göbekte Seyyid Hacı Kasım Bağdadi’ye dayanır. Hacı Kasım Bağdadi, 6-7 asır kadar önce 15 haneye mensup akraba ve yakınlarıyla Bağdat’tan sefere çıkmış, üç yıl Musul’da konakladıktan sonra Mardin’e, oradan Diyarbakır’a gelmiştir. Uzun yıllar bu bölgede kurduğu dergahlarla gönüllere sultan olmuştur.
Hacı Kasım Bağdadi Bursa’ya gelerek Orhan Gazi’yle görüşmüş, Orhan Gazi’nin de tasdikiyle bölgeye yerleşen Seyyidler, Doğu-Güneydoğu Anadolu’da İran ve Şii yayılmasına karşı bir yay oluşturarak Osmanlı’nın Doğu’da güvende olmasını sağlamıştır.
Seyyid, dolayısıyla Arap asıllı olan Seyyid Ahmet Arvasi’nin neden güçlü bir Türk milliyetçisi olduğu hep merak konusu olmuştur. Eski Van Milletvekili İbrahim Arvas, Tarihi Hakikatler (Ankara-1964) adlı eserinde bir olaydan bahseder:
Osmanlı’nın dağılma döneminde müridleriyle birlikte Suriye üzerinden Hacc’a giden Abdülhakim Arvasi’ye (Necip Fazıl’ın üstadı) oranın ileri gelenleri kendisine medrese yaptırarak her türlü imkanı sağlayacaklarını taahhüt ederek Arabistan’da kalmasını istemişlerdi. “Osmanlı zaten öldü, Türk diye bir şey kalmamıştır.” denilince Abdülhakim Arvasi sinirlenip yerinden kalkmış “Dünyada iki Türk kalsa biri benim!” diyerek meclisi terk etmiştir.
Seyyid Ahmet Arvasi de kendisine bu yönde sorulan bir soruya cevaben şunu söyler: “Ben Afrika’nın ortasında doğmuş bir zenci olsaydım ve bu aklım da bende olsaydı yine Türk milliyetçisi olurdum. Çünkü ben Amentü’ye iman ettiğim gibi iman ediyorum ki, Türk milletinin de İslâm aleminin de mazlum milletlerin de kurtuluşu Türk milliyetçilerindedir, Türk-İslâm ülkücülerindedir.”
Arvasi Hoca Oğuz Han’ın Zülkarneyn olduğuna inanırdı ve Türk milletinden bahsederken “Oğuz’un Çocukları” derdi.
Bir gün kendisine “Hocam İslâmî-dini konularda dahi Türk milletini hep öne çıkarıyorsunuz. Neden?” diye sorarlar. Ahmet Arvasi “Bir kere Sahabe-i Kiram’dan sonra İslâm’a en büyük hizmeti yapan Türklerdir. Bu millet yüzyıllarca İslâm âlemini korumuş, kollamış ve bu uğurda hiç çekinmeden oluk gibi kanını akıtarak milyonlarca şehit vermiştir. Bunun yanı sıra İslâm kültür ve medeniyetinin gelişmesine de maddi manevi büyük katkıları olmuştur. Türk milleti İslâm’la bütünleşmiş ve iç içe girmiş bir millettir. Batı’ya, Avrupa’ya gittiğinizde hangi millettensin diye sorarlar. Eğer Türk’üm dersen ikinci soruya muhatap almazsın. Çünkü bilirler ki sen Müslümansın. Türk demek, Müslüman demektir. Ama Arap’a Hıristiyan mısın, Müslümanmısın diye soruyorlar. Aradaki farkı şimdi anladın mı? Türkler millet olarak hep beraber İslâm’ı seçen bir millettir. İslâm’a büyük hizmetleri olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Bulgar da olabilirsin, Makedon da olabilirsin; Afrikalı zenci de olabilirsin. Ama ne olursan ol, eğer Müslümansan Türk’e saygı göstermelisin. Bu milletin İslâm’a hizmetleri unutulmaz onun için de bu millet sevilir.”
“Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslamı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim. Benim milliyetçilik anlayışımda asla ırkçılığa, dar bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur. İster azınlıktan gelsin ister çoğunluktan gelsin her türlü ırkçılığa karşıyım. Bunun yanında şanlı Peygamberimizin “Kişi kavmini sevmekle suçlandırılamaz”, “Kavminin efendisi kavmine hizmet edendir.” ve “Vatan sevgisi imandandır.” tarzında ortaya koydukları yüce prensiplere bağlıyım.
“Bu gençlik, kendini AIIah ve ResuIü’nün davasına adamış, sırf AIIah rızası için canını, maIını ve mevkiini fedaya hazır, şanIı, mukaddes, ay yıIdızIı bayrağın göIgesinde döğüşen, nefsini düşünmeyen ve üIküsünde fani oImuş yiğitIerdir. OnIar büyük ve şanIı tarihimizin doğurduğu, AIIah ve ResuIü’nün hizmetine sunuImuş ve küfrün bütün oyunIarını bozan, cesaretini kıran, yoIunu kesen kadroIardır. BunIar Mümin’Iere karşı aIçak gönüIIü, kafirIere karşı onurIu ve zorIu, AIIah yoIunda savaşanIarı kınayanIarın kınamasına aIdırmayan yiğitIerdir. Bu nesiI AIIah’ın İsIam aIemine ihsanıdır.”
“Kesin oIarak inanmışımdırki, müsIüman Türk miIIeti ve onun devIeti güçIüyse, İsIam dünyası da güçIüdür.”
“İyi yetişmiş annelerden mahrum bir toplumun büyük buhranlara düşmesi kaçınılmazdır. Bu sebeple kadınlarımızı kızlarımızı okutmamak büyük hatadır, kadınlarımızın kızlarımızın eğitimine çok önem vermeliyiz.”
“İslamiyeti kurtarmayı bırakın! İslamiyetle kurtulmaya bakın!”
Diyen,
Gerçek bir eğitimci/öğretmen, bir fikir adamı, bir gönül dostu, ırkçılık boyutuna varmayan bir Türk Milliyetçisi ve samimi bir Müslüman olan Seyyid Ahmet Arvasi, 31 Aralık 1988’de, henüz 56 yaşındayken yine Türk-İslam Ülküsü içerikli yazdığı eserlerine birini daha eklemek üzere daktilosunun başında çalışırken İstanbul/Erenköy’deki evinde vefat etti.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah.