İnsan, yaşadığı deneyimlerin ötesinde saklı bir maceranın adı gibidir.
Bazen saklı bir cümlenin sırrını taşır bazen de en saklı kalan sırların ayan edildiği bir seherin adını.
Her zorlu sürecin ardından kendine ve yaşadığı çevreye yabancılaşır.
Yabancılaştıkça kendine ve geçmişine yol alır.
Alınan yol, korkunç bir hüzne de yoldaşlık etmiş olur.
Çünkü insan, sessizliğin, geceye ilmek ilmek döküldüğü her an, bir başka acının rengine dönüşür.
Dönüştüğü her gece, bir başka günün vebalini, yalnızlığıyla temizler.
İnsanın kendisini yargılayıp verdiği hüküm, bir başka anın bir başka günün başlangıcı olur.
Verilen hüküm, ızdıraplı anıları tanımlar mı bunu belirlemek çok zor.
Ama verilen her hüküm, derin bir karanlığın kapısını aralar insana.
Hiç ziyaretçisi olmayan ve kaderine boyun eğen bir mahkûmun siyaha ve geceye baktığı bakış gibidir bu yolculuk.
İnsana ait duyguların tanımsız kaldığı bu yolculuğa denk bir başka hüzün yoktur.
O hüznün içinde acıların renk renk dizildiği perdeler sıralıdır.
Kimi perdede, annesinin eteğinde paramparça bedenini ölüme resmeden bir çocuk varken, kimi perde de, sokak ortasında katledilmiş kadınlar, kimi perdede emeğin çığlığı, kimi perde de, oğlunun tabutuna sarılmış bir anne, kimi perde de, bir yazarın vazgeçişle olan imtihanı vardır.
Hangi perdeyi açarsanız açın, vicdanın ve hüznün rüzgârıyla karşılaşır ve bir başka acının, bir başka çığlığın kokusu ile mıhlanırsınız.
Peki ya insanı yargılayan, hüznü müdür yoksa vicdanı mı?
Ya da zihnimiz, yargıçlığın esas kimliği midir?
Sanık olup, hüküm giyen, vicdanlarımız mıdır?
Kurban edilen anılar mıdır yoksa insanın kendisi mi?
Cevapların verdiği acı, soruların taşıdığı haklılıkla eşdeğer.
Ziyaretçisi olmayan bir mahkûmiyetin verdiği acı, kendine yolcu olan bir insana huzuru veremez.
İnsanı korkunç bir yalnızlıktan toplayıp, ıssız bir çöle çeviren vazgeçişin kendisidir.
Çünkü insan, her vazgeçişin tanımını yaptığında hüzne yol alır.
Şikâyetsiz bir ömrü yazıya dökecek bir yazar, kendinden saklı olan hüznüne her baktığında, anılarının ızdıraplı haliyle savaşır.
O savaşın da ardında soğuk ve sessiz bir kapı bulunur.
Ama o kapının ardı kapalı.
Sonsuz bir karanlıktan başka bir şey yok orada.