İmamGAZALİ
Tehâfüt El-Felâsife (Felsefecilerin Tutarsızlığı)
...
ONBEŞİNCİ SORUN
Göğü hareket ettiren amaç konusunda felsefecilerin belirttikleri konuların geçersizliğine ilişkindir.
Felsefeciler dediler ki; Gök, hareketleriyle Allah'a uymakta ve ona yaklaşmak istemektedir. Çünkü iradeli olan her hareket bir amaca dayanır. Çünkü herhangi bir canlıdan fiil ve hareketin çıkması, ancak fiili yapmanın, onu bırakmaktan daha iyi olması halinde düşünülebilir. Aksi durumda fiil ve terk ediş eşit olsaydı fiil düşünülemezdi.
SonraAllah’a yaklaşmak demek onun hoşnutluğunu istemek ve öfkesinden sakınmak demek değildir. Çünkü Allah öfke ve hoşnutlukdışındadır. Bu sözler Allah için söylenirse de benzetmeşeklinde kullanılmaktadır. Bununla her varlığa karşılığınıvermekileiyilik iradesi dolaylı anlatılmaktadır.
Allah’a yaklaşmayı, ona mekansal yaklaşma istemi olarak anlamak uygun değildir, çünkü bu, olanaksızdır.
Geriye, yalnızca ona, özellikleri ile ona ait anlamlarında yaklaşma istemi kalıyor. Çünkü onun varlığı en mükemmel varlıktır. Her varlık onun varlığına göre eksiktir. Eksikliğin de birbirinden farklı dereceleri vardır. Özellik bakımından ona en yakın olan melektir. Ancak bu yakınlık bulunduğu yer yani mekansal bakımından değildir. Allah’a en yakın olan melekler ile bu anlam, belirtilmektedir. Yani değişmeyen, yok olmayan, benzersiz, akla ilişkin özleri belirtiyorum. Bunlar eşyayı, nesneleri olduğu şekilde bilirler, insan özellik bakımından meleklere ne kadar çok yaklaşırsa, Allah’a daha çok yaklaşır. İnsanoğlununboyutsalanlamda ulaşabileceği en son nokta, meleklere benzemektir.
Allah’a yaklaşmanın anlamının bu olduğu ve bununla özellik bakımından Allah’a yaklaşma isteği söylendiği belli olduğuna göre, bu yaklaşma eşyanın gerçeğini bilmek, ölümden sonra onun için olası olan en mükemmel durumlarda, sonsuz olarak kalıcı kalmak şeklinde ortaya çıkar. Çünkü erginliğin en son noktasındaki kalıcılık Allah içindir. Allah’a en yakın olan melekler için olası olan erginlik ise onlarla birlikte var olmuştur. Çünkü onlarda hiçbir şey güç halinde değildir ki fiil haline çıkabilsin. Öyleyse onların erginliği Allah’tan başkasına kıyasla en son noktadadır.
Göğünmelekleri ise, gökleri hareket ettiren kendi özvarlıklarından oluşur. Göklerde güç halinde olan bilinçsel ruhlar vardır. Onların yetkinlikleri bölüm bölümdür. Bir kısmı fiil halindedir, küre şekli ve bileşenler gibi o kendisiyle birliktedir. Bir kısmı da güç halindedir. Bu da yerleştirme ve yer bakımından bileşendir, belirli olabilen her durum onun için olabilirdir. Ancak fiil halinde olan diğer durumlar onun için aynı şekilde olabilir değildir, çünkü tümünü birleştirmesi olanaksızdır. Durumlardan her birisini devamlı olarak kapsamakolası olmadığına göre, tür bakımından kapsayış denmek istenmiştir ve onlarher durumdan sonra devamlı olarak bir diğerini ve her yerden sonra bir başka yeri isterler. Bu olanak, hiç bir zaman kesilmediği için, bu hareketler de kesintiye uğramaz. Onun amacı, olanakölçüsünde ve kendisi için olabilir olacak şekilde, yetkinliğin en son noktasına ermek için ilk başlangıca benzemektir. Göğe ait meleklerin Allah’a uymasının anlamı budur.
Göğe ait melekler için ilk başlangıca benzemek iki şekilde meydana gelmiştir;
Birincisi, tür bakımından kendisi için olabilir olan her durumu kapsamak iledir. İşte ilk istemle istenilen budur.
İkincisi ise, üçgen, dörtgen, karşıtlık ve eşitlik gibi oranların farklılığı ve yeryüzüne kıyasla gün doğuşu değişikliği gibi farklılıklardan doğan hareketlere dayanır. Bundan, Ay cisminin altında olanlara iyilik meydana gelir. Bu var olanların tümü de ondan meydana gelir. İşte göğe ait özvarlıkların yetkinlik isteme şekli böyledir.Böylece akıllı olan her özvarlık, kendisiyle yetkinliğe erme isteği duyar.
Bu noktadaki karşı çıkma şöyledir; Bu sözlerin öncüllerinde tartışma olanağı olan konular vardır. Ancak biz bu konuda sözü uzatmak istemiyoruz ve sizin son olarak belirlediğiniz amaca dönüyor, onu iki yönden geçersiz kılıyoruz.
Birincisi; Evrende kendisi için olabilir olan her yerde yetkinlik arama istemi emre uymak değil, aymazlıktır. Bu, hiçbir uğraşı olmayan, isteklerine teslim, gereksinimlerinetutsak olmakla yetinen, herhangi bir beldede veya evde dolaşan ve böylece kendisinin Allah’a yaklaştığını sanan herhangi bir insanın durumu gibidir. O, kendisi için olabilir olan her yerde bir varlık sağlamakla, mükemmelleşmek ister, “yerlerde var olmak benim için olasıdır, sayı bakımından bunları birleştiremeyeceğime göre, tür bakımından birleştirmekle yetineceğim” diyerek,buradan daAllah’a yaklaşma ve yetkinlik isteğinde bulunduğunu ilerisürer. Bu konu, onun aklının eksikliğine karar verilerek budalalığına dayandırılır. Ve denilir ki: “Herhangi bir yönden diğer yöne ve herhangi bir yerden diğer yere ulaşma; alışılabilen veya istek duyulabilecek bir yetkinlik değildir”. İşte onların söyledikleriyle bunun arasında hiçbir fark yoktur.
İkincisi ise, biz şöyle deriz; Sizin amaç olarak belirttiğiniz şey, batı yönlü hareketle meydana gelmektedir. Öyleyse ilk hareket neden doğu yönünden olmuştur? Tümünün hareketi aynı yönde değil midir? Eğer değişiklikte bir amaç varsa, aksine de değişemez miydi? Ve o zaman doğu yönünden olan hareket batıdan olur, batı yönünden olan hareket de doğudan olurdu. Sizin sonradan var olanların ortaya çıkması konusunda, hareketlerin farklılıklarıyla ilgili üçgenler, altıgenler ve diğer konularda belirttiklerinizin hepsi aksi için de meydana gelir. Böylece durumlar ve mekanların kapsanması konusunda söylenenlerde de böyledir. Nasıl olur? Diğer yöne hareket etmesi olabilir iken, eğer her olabilirliğinkapsanması erginlik ise, kendisi için olası olanı kapsamak üzere neden bir kere bir yandan, başka bir kere de diğer yandan hareket etmektedir?
Görülüyor ki; bunlar hiçbir sonucu olmayan hayalden başka bir şey değildir. Gökyüzünün ruhlar ve melekler boyutunungizemine bu gibi hayallerle bilgili olunamaz. Allah Resullerini ve velilerini gizemlerine akıl yürütme yoluyla değil, “ilham” yani esin dediğimiz“kalbe gelen Allah’a özgü bilgi ve haber” yoluyla bilgiliyapar. Bunun için felsefeciler, diğerlerinin yanısıra hareketin yönü ve bu yönün seçilişinin nedenini açıklamaktan çaresiz kalmışlardır.
Bir kısmı da der ki; Gökyüzünün erginlik isteği hangi yönden olursa olsun, hareket ile meydana geldiğinden ve yeryüzündeki varlıkların düzeni, hareketlerin değişikliğini ve yönlerin belirmesini gerektirdiğinden, gökyüzünü hareketin aslına yönelten esas, Allah’a yaklaşma, hareketin yönüne yönelten esas da evrenselboyuta iyiliğin yayılması isteği olmuştur.
Bu da iki yönden geçersizdir;
Birincisi; eğer böyle hayal etmek olabilir olursa şöyle karar verilebilir demektir. Gökyüzünün doğasının gereği “hareket ve değişimden kaçınmak için” hareketsizliktir. Bu ise kesinlikle Allah’abenzeme olur, çünkü Allah kesinlikle değişimden uzaktır. Hareket ise değişimdir. Ancak o yeryüzüne iyiliği yaymak için hareketi tercih etmiştir. O hareketle başkasını yararlandırmaktır, hareket onun için ağırlık oluşturmaz ve kendisini yormaz. Bu hayalı önleyecek engel nedir?
İkincisi; sonradan var olanlar, hareket yönlerinin değişikliğinden doğan oranların farklılığına dayandığına göre, ilk hareket batıdan olsun, diğerleri de doğudan olsun, böylece ayrılık ortaya çıkmış ve oranlar arasında farklılık meydana gelmiş olsun, neden öyleyse bir tek yön belirmiştir? Bu farklılıklar, ancak farklılığın aslına inmeyi gerektirir. Bir yön belirlemesi bu amacın anlatımı için, aksinden hiç de daha iyi değildir.