Yaklaşık bundan 10 yıl önceydi, özellikle çağımızın bilimsel buluşlarından biri olan “KuantumFiziği”üzerinde yazılmış olan yazıları incelerken, daha önce inceleme alanım olan “Tasavvuf Düşüncesi” arasındaki benzerliklerigörünce bu konu üzerine yapılmış araştırmalarıincelemeye başladım ve konuya ilişkin bir çok yazılarabakma fırsatlarım oldu. Şimdi bu konuda ilginç bulduğum bazı yazıların yorumlanarak özetlenmişaçıklamalarını bir yazı içerisindederlemek suretiyle sizlerle paylaşmak istedim.

Bugünbilim çevrelerince, evrenlerin yapısı ve bununla doğrudan bağlantılı olarak, evrenler ve tüm var oluşları algılayan ve yorumlayan insan beyninin işleyiş yöntemikonusunda ileri sürülen görüşlerinilginçliği yadsınamaz bir gerçektir.

Bunlardan en önemlilerinden biri olan 1940’lı yıllarda fareler üzerinde bir takım deneyler yapılmıştır. Ancakfarelerin beyninin bir kısmı alınarak ve göstereceği davranış biçimleriizlemeye alınmıştır. Sonuç olarak fare, kendisine öğretilen yolu, beyninin bir kısmı alınmadan önceki gibi bulabilmekteydi.

Yine deneylerden biri olan görme merkezinin yüzde 98’i alınmış bir kedi, görme işlevini eskisi gibi yerine getirebilmekteydi. Bu durum, bilimadamlarını oldukçaşaşırtmıştır. Nörofizikçi Karl Pribram, bu deneysel çıkarımlarda beynin holografik özellik gösterdiğini düşünerek, bu konudaki çalışmalarına ağırlık vermeğe başladı ve 1960’lı yıllarda hologram kuralı ile ilgili okuduğu bir yazı, kendisinin düşündükleriyle benzer olduğunu gördü. Pribram’a göre, beyin işlevleri holografik olarak çalışmaktaydı veilginç olanı beyinde görüntü yoktu, öyleyse bu durum karşısındao zaman neyin hologramı oluşmaktaydı. Gerçek olan neydi? Görünen dünya mı, beynin algıladığı dalgalar mı, yoksa bundan da öte bir şey mi?

Çağımız buluşlarından en önemlisi olan kuantum fizikkuralına göre tüm evrenler, birbirini kesen oldukça çok elektromanyetik dalgalardan meydana gelmiştir. Butanımlamaya göre, uzayda boşluk yoktur, her yer doluluktur. Ünlü fizikçi David Bohm, atomaltı parçacıklarla ilgili bilimsel araştırmalarısonucundaelde ettiği verilerin, evrenlerin de dev bir hologram olduğu kanısına vardı. Bohm’un en önemli buluşlarından biri, günlük yaşantımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğu konusudur. Ona göre tüm evrenler, sonsuz ve sınırsız “Tek” bir holografik yapıdır ve parçalardan, kısımlardan ve bölümlerden söz etmek anlamsızdır.

Bilim dünyası bu buluşları henüz yapmamış iken, Tasavvufçubilge kişilerin çağlar öncesinden beri, dile getirdiklerini göz önüne alıp derinden düşündüğümüzde, aslında çok farklı şeyler söylemediklerini görüyoruz. Üstelik, onlar bunu bir hal olarak yaşarlarken, bir kısmı yaşadıkları bu gerçeği dışarıya yansıtamamış, bazıları ise, içinde bulundukları toplumun anlayış düzeyine uygun, bir yöntemle ve simgesellikle açıklamaya çalışmıştır.

ŞimdiYunus bu konuda çağlar öncesinden bizlere ne diyor bir bakalım;

“Bu bir acaip haldir bu hale kimse ermez,

Alimle davi kılar, Veli değme göz görmez,

İlm ile hikmet ile, kimse ermez bu sırra,

Bu bir acaip sırdır, ilme kitaba sığmaz,

Alem ilmi okuyan, dört mezhep sırrın duyan,

Aciz kaldı bu yolda, bu aşka el uramaz,

Yunus canını terk et, bildiklerini terk et,

Fena olmayan suret, şahına vasıl olmaz,

Unuttum din diyanet, kaldı benden,

Bu ne mezheptir, dinden içeri,

Dinin terk edenin küfürdür işi,

Bu ne küfürdür imandan içeri,

Geçer iken Yunus şeş oldu dosta,

Ki kaldı kapıda andan içeri,

Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil,

Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi,

Ey sözlerin aslın bilen, gel de bu söz kandan gelir,

Söz aslını anlamayan, sanır bu söz benden gelir,

Söz karadan aktan değil, yazıp okumaktan değil,

Bu yürüyen halktan değil, halık avazından gelir.”

Şimdikonumuza döndüğümüzde anlıyoruz ki,çağımızda bir takım bilimsel veriler ve bulgularelimizin altında bulunurken, Allah dostları ermişlerin bir zamanlar ne demek istediklerini şimdi daha iyi algılayıp, anlayıp kavramamaktayız. Hologram kuralı, tasavvufun anlatmak istediğinin, günümüzde kısmen de olsa daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır. Bilimsel bulgular genel anlamda “Tek”in sahip olduğu tüm özelliklerin boyutsal olarak her birim ve sonradan var olanlarda da nasıl var olabildiğini açıklar. Bu anlatımyönteminin anlaşılması ile, bizden ayrı ve ötelerde olduğu düşünülen, mekan ve zamana ilişiklendirilen Tanrıimgesiyerine, Yüce Allah’ın bize Kur’anda bildirdiği gerçek“Allah” kavramı ortaya çıkmaktadır.

Bilindiği üzere hologram, en kısa tanımıyla üç boyutlu görüntü kaydetme yöntemidir. Hologram tekniğinin en önemli özelliği, hologram plakasına cisimlerin görüntüsünün değil, o görüntünün elde edilmesi için gerekli bilgilerin kaydedilmesi, dolayısıyla hologram plakasının en küçük parçasının bile, “Tüm”ün tüm bilgilerini içerebilecek kapasiteye sahip olmasıdır.

Aslında plaka üzerinde görülen üç boyutlu cismin gerçekte bir varlığı yoktur, dalga boylarının oluşturduğu bir yanılsama, gölge ya da hayal olup, biz onu var gibi algılayarak görmekteyiz. Aynen, insan beyni de bu noktada tıpkı bir hologram gibi çalışmaktadır ve biz beş duyumuzun kapasitesi gereğince kendimizi bir birim gibi kabul edip, çevremizde gördüğümüz her şeyin de varolduğunu sanırız. Gerçekte, o hologram plakasındaki görüntünün bir gerçekliği olmadığı gibi, çevremizde görüp var kabul ettiğimiz bir takım şeylerin de bir varlığı yoktur vefiil diye algılananlar tamamıylaanlamlardır. Tasavvuf bilgeleri bu anlamda çağlar öncesinden “eşyanın menşe-i” yani “varlıkların kaynağı”nı düşünmek “tevhid” yani “birlik”tir demişlerdir. Gerçekte heranlam ise, belli frekanstaki bir dalga boyudur ve böylece beyin de holografik olarak evreni algılamaktadır.

Bu gerçeklikten hareketleolgulara ya da olayların akışlarına baktığımızda, makro plandaki tüm evrenler de tıpkı beyin hücreleri gibi, kökeni ve özü kuantsal enerjiden oluşan, dalgasal ve ışınsal bir hologramik yapıdır. Mutlak anlamdakievreni bir an için, hologram plakası gibi düşündüğümüzü varsayalım. Sonsuz, sınırsız tek olan Allah, kendine özgü gerçekliğindekianlamları seyretmeyi dilemiş ve bu anlamları çeşitli biçimlerde bileşimdirerek sonsuz sayıda varlıkları meydana getirmiştir. Ancak aslında bu varlıklar; o tek varlığın bilgisiyle ve kendine özgü bilgi boyutunda yoktan var ettiği bilgiselgörünüşler, yansımalar ya da belirmelerdir. Bu yoktan var ettiği tüm birimler, O’nun bilgisiyle, O’nun bilgi boyutundan ve O’nun varlığından meydana gelmiş olması nedeniyle, o varlıklarda kendi varlığının dışında hiçbir şey var değildir.

Tasavvufçu bir bakış ve anlatımla bunu değerlendirdiğimizde, tüm evrenler tek bir ruhtan yani bilinçli bir özvarlıktan meydana gelmiştir ve evrenlerde var olan herşey yaşamını bu ruhtan ya da özvarlıktan yani bilinçli ve tek tümel gerçeklikten alır. Doğal olarak bu ruh yani özvarlık gerçekliği aynı zamanda bilinçliöz bir yapı olması nedeniyle, bilgiye, iradeye ve güceyani her şeye gücü yeten bilgili, bilen, tek egemenliğe sahiptir. İşte bu evrensel vebilgisel boyutsallık, güç ve irade hologramik bir biçimdetüm evrenlerin her katmanındaki her birimin, her noktasında vardır. Bu gerçeğe ermişlerin, “Zerre küllün aynasıdır” yani “atomaltı parçacıklar bilinçli tümelin belirmeleridir”biçiminde anlatmaya çalıştığı konu olup, mutlak bir iradenin yanında bir de “irade-i cüz”iye denilen“atomaltıparçacıklarının birimseliradesi”nin de var oluşu biçiminde anlaşılmıştır.

Bunu şöyle de varsayabiliriz kibedeninizin her atomaltı parçacığında,bilinçlioevrensel güç, bilgi, irade aynı özgün yapısıyla var bulunmaktadır. Böylece siz bir şeylerin olmasını istediğiniz zaman, aslında ötelerdeki putlaştırdığımız bir varlıktan talep etmiyorsunuz, kendi varlığınızda var olan“Öz”ünüzden istiyorsunuz. Yani “Öz”ünüzdevar olan Allahbilgisi, kendi dilemesiyle ve kendi gücüyle isteğinizi açığa çıkarıyor. Holografik yapının önemli bir diğer özelliği ise, zaman ve mekan kavramları olmaksızın, geçmiş, şimdi ve gelecek diye bildiğimiz her şeyi yani tüm bilgileri bir arada bulundurmasıdır. Zaman, mekan, geçmiş, gelecek diye algılananların tümünün, algılayanın kapasitesinden kaynaklanan göreceli değerler olduğu, bir kez de hologram kuralı ile destek görmüştür. Bu nedenle“Tümel”in bilgisi, her atomaltı parçacıkta özü bakımındanvardır ancak,atomaltı parçacıklarında o tüm bilgiyi değerlendirebilmesi, var olan kapasiteyi kullanabildiği ya da açığa çıkartabildiği ölçüde gerçekleşebiliyor.

Şunu açıkça bilmemiz gerekir ki, Allahyanında ise her şey bilgi olarak, tasarım olarak tüm varoluş gerekçesiyle vardır. Burada zaman ve mekan kavramı olmaksızın başlangıcı olmadansonsuza kadar her şey bilgi olarak vardır. İşte bu bilgi boyutlarıtüm evrenlerin aynasıdır ve evrenin geni hükmündedir. Evrenlerin ve onun boyutsal tüm katmanlarında meydana gelmiş olan tüm varlıklar, bu üst boyutun ayrıntılarıyla meydana gelmişlerdir. Burada var olan her birim, galaksiler, burçlar, güneşler, yıldızlar ve dünya üzerindeki her şey varlığını Allah’ın varlığından alır ve her biri kendi boyutunun algılayıcısına göre vardır. Gerçekte var olan, yalnızca ve yalnızca“tek”tir, gerçek varlık ise“Vahidül Ahad” yani“Tek olan, varlığında, özelliklerinde, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla ortağı, benzeri, dengi bulunmayan.” olan“Allah”dır.Evrenlerdevar olan bu anlambelirmelerinintümünün de “tek”in tüm özelliklerini içermesi ve bağımsızbir varlıklarının olmaması ve Allah her atomaltı parçacıklarda davarlığıyla, özellikleriyle ve isimleriylevar olduğu içindir ki, evrenler de holografik özellik göstermektedir. Bunu çok önceleri tespit eden Allah dostları ermişler de “Alemlerin aslı hayaldir” diyerek bu gerçekliğe değinmişlerdir.

Bu konuda Yunus ne söylemiş bir bakalım mı?

“Aşk ile ister idik yine bulduk ol canı,

Gömlek edinmiş giyer suret ile bu teni,

Yunus imdi sen senden, ayrı değilsin candan,

Sen sende bulmaz isen, nerde bulasın anı,”

Konuya ilişkin olarak David Bohm’un en önemli buluşlarından biri, günlük yaşantımızın gerçekte bir holografik görüntü olduğuydu. Bilim bu buluşları henüz bulmamış iken, Tasavvufçubilge kişilerin aslında çok farklı şeyler söylemediklerini görüyoruz.

Hologramkuralı, tasavvufun anlatmak istediğinin, kısmen de olsa daha iyi anlaşılabilmesini sağlamıştır.

İşte size Hallac-ı Mansur'dan bir dörtlükle yazımı burada bitiriyorum.

“Dilimdilim bende yürek,
Aşk nicedir gel benden sor.
Savrulurum kürek kürek,
Aşk nicedir gel benden sor.”

Var mıyız aşk yolunda kürek kürek savrulmaya?

Tüm yanılgılarımdan Yüce Allah’a sığınmaktan başka çarem mi var ki sığınayım...